Alman hükümeti İsrail'e savaş gemisi bağışlıyor

28/11/2009

30 Kasım’da Berlin’de protesto gösterileri gerçekleştirilecek
Jonas Feller

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi tarafından savaş suçu işlemekle suçlanan İsrail, Almanya’dan kendisi için iki yeni savaş gemisi inşa edip bağışlamasını istedi. Almanya başbakanı Merkel’in ABD kongresinin önünde “her kim İsrail’e karşı bir tehditse, bizim için de tehdittir” diye açıklamasının ardından, İsrail istediğini alacak gibi görünüyor. Ancak bu yeni bir şey değil: yeni bin yılın dönemecinde, Almanya 560 milyon Avro harcayarak İsrail için üç denizaltıyı finanse etti. 2012 yılında, iki yeni denizaltı daha inşa edilecek, bu kez Alman vergi mükelleflerinin ödemek zorunda oldukları para 333 milyon Avro.

Alman hükümeti, eğer İsrail’e silah vermeye devam ederse, Filistinlilere, Lübnanlılara karşı yürütülen ve belki de Suriyelilere ve İranlılara karşı yürütülecek olan Siyonist teröre iştirak etmekte doğrudan sorumlu olacaktır. Alman hükümeti barıştan ve insan haklarından bahsederken, orantısız şiddet kullanan, yasadışı silah kullanan, canlı kalkan olan sivillere işkence yapan, Birleşmiş Milletler binasını bombalayan, Gazze’deki insani felaketten sorumlu olan ve bir dahaki sefere Lübnan’a savaş açmakla tehdit eden savaş suçlularını destekleyecek. İsrail yasadışı yerleşimlerini genişletirken, onun fanatik politikacılarının “Filistinlilerin kökünü kurutmak”ta bahsettiklerini duyarken ve Filistinlilerin geri dönüş hakkı reddedilirken, her barış önerisi İsrail tarafından başarılı bir şekilde baltalanıyor.

Eğer Alman hükümeti İsrail için milyonlarca Avroyu heba edecekse, ırkçı savaş suçluları yerine hizmet etmekle mükellef olduğu kendi vatandaşları karşısında da kabahatli olacaktır. Yoksul çocuklar, uzun süreli işsizlik, eğitim vesaire gibi sorunlardan bahsetmenin gereği yok – bu büyük meblağlardaki parayı akılcı yollardan kullanmak için onlarca alternatif var.

Fakat belki de bu skandal bir umut ışığı olarak algılanabilir. Eğer Alman hükümeti gerçekten de yeni savaş gemilerini finanse ederse, birçok insan İsrail ölüm makinesinin neden yoksulluk altında ezilen bütün yurttaşlardan daha önemli olduğunu soracaklar. Belki sonra, güneydeki halkın mücadelesiyle büyüyen dayanışmanın işaretlerine şahit olacağız. İsrail’e karşı uluslar arası boykot kampanyasının başlangıçta ortaya ne koyduğu tartışılabilir: Gazze katliamından yalnızca bir ay sonra Siyonist basın ajansları İsrail’in mal ihracatının %21 azaldığını bildirdi.
Geniş bir hareketin yapması gereken şey bu planlanmış anlaşmanın gerçekleşmesini engellemektir. İster kendini barış aktivisti, ya da Müslüman, Sosyalist, Demokrat, insan hakları aktivisti isterse de anti-Siyonist olarak tanımlasın, her bir kişinin yapmaya çalışabileceği en iyi şey budur. İsrail’in açtığı savaş sırasında Gazze’de bulunan Norveçli doktor Mads Gilbert’in de geçenlerde dediği gibi:

“Sabırlı olmalıyız… Yüz yıllarca hüküm süren bir yığın imparatorluğun sonunda çöktüğünü tarih bize öğretti. İyimser olmalıyız çünkü bunu yapmazsak Filistin halkına ihanet etmiş oluruz.”