“Alternatif Siyaset halka, işçi ve emekçilere, kadınlara, ezilenlere… yani kurulu düzenin sömürdüğü, istismar ettiği, mağdur ettiği kitlelere inanç, kimlik, kültür ve etkisi altında oldukları ideolojik saiklere göre yaklaşmaz. Dini inanç ve duyguları güçlü geniş kitleleri sırf bu nedenle dışlayan sözde aydınlanmacı, “sol” sekter siyaseti reddeder. İnançlı halk kitlelerinin dini duygularının sömürülmesine karşı çıkarken, inanç ve vicdan özgürlüğünü de savunur”.
“Bizim gibi ülkelerde özellikle de finans sektörünün aşama aşama uluslararası sermaye kuruluşlarının denetimine alındığını biliyoruz. 2008 krizinin “teğet” geçtiği ilan edilmişti ve genelde bu tespit kabul gördü.Aslında bu doğru değildi, bir efsaneden, bir ilüzyondan ibaretti.Kriz öncesi ve sonrası, işsizlik, GSYH, dış ticaret, borçlanma rakamları karşılaştırıldığında krizin Türkiye ekonomisine etkileri açıkça görülecektir. Pek çok gelişmenin işaret ettiği şey, 2008 krizinin etkileri giderilememişken dünya ve Türkiye’nin yeni bir krize doğru yol aldığıdır”.
“HDP‘nin, demokratik-halkçı bir parti olarak sistem tarafından yoksulluk ve açlığa mahkum edilmiş on milyonların yaşamını iyileştirmeyi hedefleyen ekonomi politikaları olmalıdır. İşsizliği nasıl çözeceğini, insanca yaşanır bir ücretin nasıl güvence altına alınacağını, iş güvencesi ve güvenliği konusunda neler yapılacağını, kendine yeter tarım üretimi ve hayvancılığı nasıl gerçekleştireceğini, doğal kaynakların, doğal çevrenin, tarım arazilerinin nasıl korunup kullanılacağını,ekonomide dayatılan neo-liberal politikaları nasıl reddeceğini herkesin anlayacağı şekilde formule ederek halkla paylaşmalı, tartışmalı”.
“Türkiye solu” diye isimlendirdiğiniz grup ve fraksiyonlar her şeyden önce kendileriyle hesaplaşma ve içinde bulundukları durumu aşma sorumluluğuyla yüzyüzeler. Ancak ne acı ki sözkonusu akımların ezici çoğunluğu artık bu hamleyi yapabilecek devrimci dinamiklerden de yoksundur”.
Alternatif Siyaset? Mevcut durumda Türkiye ve Kürdistan´da kime karşılık ve ne tür Alternatif bir Siyaset?
Evrensel ölçekte verili egemen kapitalist sisteme hizmet eden tüm politika ve uygulamalara karşı insanlığın kurtuluşu için cevap arayan safta kendi mütevazi katkısını sunma iddiasında olan muhalif bir yayındır. Türkiye ve Kürdistan da çağımız egemen sisteminin dışında değil. Kürdistan’ın özgün durumu; parçalanmışlığı, Kürt halkının ulusal varlığının ve haklarının inkarı,halk olarak imhası ile ilgilidir. Gelinen noktada sözkonusu politikalara karşı uzun süreli direniş , özgürlük ve eşitlik mücadelesinde kaydedilen bir başarı var.Bugün yeni bir aşamaya evrilen Kürt halkının özgürlük,eşitlik ve demokrasi mücadelesi bizim için de öğreticidir. Bu anlamda hem bölge halkları hem de evrensel anlamda alternatif olma potansiyeli barındıran son derece önemli bir deneyim yaşanmaktadır. Türkiye, bölge ve dünyanın farklı yerlerinde küresel tekelci kapitalizmin boyunduruğundan kurtuluş için alternatif arayış içinde olanların Kürt halkının mücadelesine katkıları olacağı gibi epeyce öğrenecekleri şey de vardır diye düşünüyoruz. Bu anlamda belki de en öğretici nokta Kürt Kadın hareketiyle ilgilidir.
Sitenizde hakkınızda kaleme aldığınız yazıda kırdaki, şehirdeki emeçilerin, gençlerin, kadınların vs tüm ezilen kesimlerin haklarından bahsediyorsunuz. Peki alternatif siyaset sadece sistemde mevcut sorunlarla karşılaşan bu kesimler için mi geçerlidir? Örnek şöyle veya böyle şu veya bu nedenlerden dolayı bu sistemi ayakta tutan muhafazakar dini bir halk gerçekliği de vardır. Alternatif siyaset bu sistemin temsilcilerini makamlarda durmalarına izin veren bu kitlelere yaklaşımı nasıl?
Tam da bu meselede kendini geleneksel üst tabakacı, seçkinci, aydınca anlayışlardan ayırmaktadır.Halka, işçi ve emekçilere, kadınlara, ezilenlere… yani kurulu düzenin sömürdüğü, istismar ettiği, mağdur ettiği kitlelere inanç, kimlik, kültür ve etkisi altında oldukları ideolojik saiklere göre yaklaşmaz. Dini inanç ve duyguları güçlü geniş kitleleri sırf bu nedenle dışlayan sözde aydınlanmacı, “sol” sekter siyaseti reddeder. İnançlı halk kitlelerinin dini duygularının sömürülmesine karşı çıkarken, inanç ve vicdan özgürlüğünü de savunur. Bunun gereği olarak da devletin inanç alanına yönelik tüm müdahale, tekleştirme, asimilasyonist ve ayrımcı politikalarına karşı çıkar. Hakkında yazımızda saydığımız toplumsal kesimler aynı zamanda ağırlıklı olarak muhafazakar, dindar ve yer yer de milliyetçi ideolojinin etkisi altında olan kitlelerdir.
Alternatif Siyaset türkiye ve dünya´daki mali Krizi nasıl degerlendirmekte? Türkiye bu mali Krizden nasıl etkilendi ve etkileniyor?
On yıllardır dünya ölçeğinde ekonomiye neo-liberal politikaların hakim olduğunu ve bu yıkıcı politikarın küresel sermaye otoritelerince Türkiye gibi ülkelere dikte edildiği gerçeğinden hareket ederek konuya yaklaşıyor. Bizim gibi ülkelerde özellikle de finans sektörünün aşama aşama uluslararası sermaye kuruluşlarının denetimine alındığını biliyoruz. 2008 krizinin “teğet” geçtiği ilan edilmişti ve genelde bu tespit kabul gördü.Aslında bu doğru değildi, bir efsaneden, bir ilüzyondan ibaretti.Kriz öncesi ve sonrası, işsizlik, GSYH, dış ticaret, borçlanma rakamları karşılaştırıldığında krizin Türkiye ekonomisine etkileri açıkça görülecektir. Pek çok gelişmenin işaret ettiği şey, 2008 krizinin etkileri giderilememişken dünya ve Türkiye’nin yeni bir krize doğru yol aldığıdır. Alternatif Siyaset olarak ekonomideki bu gelişmeleri ve ekonomi politikakarına ilişkin atılan adımları takip ederek ne anlama geldiklerini tartışmaya gayret ediyoruz. Konuya dair tutarlı, bilgilendirici analizleri okurla paylaşmaya önem veriyoruz. Türkiye son bir ayda doların hızlı yükselişi karşısında kendi para birimleri en fazla değer kaybeden ülkeler arasında ikinci sırada yer aldı. Başka parametrelerinde gösterdiği gerçek, ekonomik gidişatın iç açıcı olmadığı yönündedir.
Sizce Türkiyede ve Türkıye ekonomisinde mevcut kapitalist yönetime alternatif ne tür finans Politikaları´nın izlenmesi gerekir?
Türkiyede yada benzeri ülkelerde kapitalist ekonomilere gerçek alternatif genel planda ,her şeyden önce finans kapitalin egemenliğine son vermeyi gerektirir. Ama sanırım siz daha güncel anlamda ne tür adımlar atılabileceğini soruyorsunuz. Bugün uygulanan ekonomi politikaları neo-liberal ,sömürüde sınır tanımayan, üretim ve istihdamı önemsemeyen, kısa sürede, parayla para kazanmaya dayalı, rantçı-faizci ekonomi politikalarıdır. Bu politikalar emekçi sınıfları yoksullaştırıp, borç batağına sürüklemektedir. Küçük üretici ve esnafı yıkıma,iflasa sürükleyerek, en üst dilimde yer alan büyük sermaye gruplarıyla geniş halk kitleleri arasındaki gelir dağılımı uçurumunu gün be gün büyütmektedir. Ülkenin dış borcu her yıl katlanırken faiz ve borcun yükü „kemer sıkma“ adı altında halka yıkılmaktadır. Bu anlamda acil olarak alınması gereken tedbirler de var elbette. İşsizliği hafifletecek yatırımlar ve tedbirler, sanayi ve tarımda üretimin teşvik edilmesi, sıcak paranın ülkeye giriş çıkışının denetlenmesi ve şarta bağlanması. Spekülatif vurgunlarla ülke kaynaklarının soyulmasının engellenmesi. Özel sektörün hazine garantili dış borçlanmasına özel şartlar getirilmesi vb. Bunlar kapitalizm koşullarında da ekonomide yapılabilecek halkçı uygulamaların sadece bir kaçı.
Türkiye´de başta HDP olmak üzere Kapitalizm karşıtı olan kesimlerde finans politikaları yönünde bir eksiklik görüyormusunuz?
Kapitalizm bir dünya sistemidir, sadece bir ekonomik düzenden ibaret de değildir. Kapitalizme karşıysak hayatın her alanında alternatifini bulup geliştirmek ve bunu kesintisizce güncellemek zorundayız. Evet, pek çok alanda olduğu gibi ekonomide ve finans politikalarında kapitalizme alternatifin ne olduğunun yeniden ayrıntılı olarak analiz edilmesine ihtiyaç var. Ayrıca kapitalizmin güncel yıkımlarını frenliyecek, hafifletecek önlemler geliştirilmek durumunda. HDP‘nin, demokratik-halkçı bir parti olarak sistem tarafından yoksulluk ve açlığa mahkum edilmiş on milyonların yaşamını iyileştirmeyi hedefleyen ekonomi politikaları olmalıdır. İşsizliği nasıl çözeceğini, insanca yaşanır bir ücretin nasıl güvence altına alınacağını, iş güvencesi ve güvenliği konusunda neler yapılacağını, kendine yeter tarım üretimi ve hayvancılığı nasıl gerçekleştireceğini, doğal kaynakların, doğal çevrenin, tarım arazilerinin nasıl korunup kullanılacağını,ekonomide dayatılan neo-liberal politikaları nasıl reddeceğini herkesin anlayacağı şekilde formule ederek halkla paylaşmalı, tartışmalı. Bu konuda HDP’nin çalışmaları olduğunu, ekonomi politikalarını, stratejilerini belirlemek üzere organlar oluşturulduğunu duyuyoruz. Ekonomi politikaları somutlaştıkça biz de Alternatif Siyaset olarak düşünce ve önerilerimizi ortaya koyarak katkıda bulunmaya gayret edeceğiz elbette.
Klasik sol söylemler artık halk tarafından duyulmak istenmiyor. Individualism gün geçtikçe sadece örgütsüz sıradan kitlelerde değil aynı zamanda sözde egitimli sol kesimlerde´de yükselmeye başlayarak halk içinde bencil yasam biçimlerine dönüştü. Özgürlükler toplumsallık kavramını kaybederek bireysel özgürlükler kavramına dönüştü. Insanlar üretimden daha çok tüketime yönelerek bilimden ve teknolojiden uzak durdu.Neydi sözde bu örgütlü sol sosyalist kesimlerin günümüzde yok olma noktasına getiren şey?
Cevabı bir çırpıda verilebilecek bir soru değil bu. Kapitalist güçlerin uzun yıllara dayalı çok yönlü birleşik saldırıları ile sosyalist hareketin dinamizmini yitiren, kendini yenilemeyen, buna bağlı olarak kitlelerden uzaklaşarak bürokratik kastlara dönüşen varlığı tarihsel yenilgi ve geri düşüşe neden oldu. Bunun hayatın her alanında yıkıcı yansımalarının olması da kaçınılmazdı. Kapitalizmin ve yarattığı yozlaşmanın türlü ideolojik, kültürel ve hatta dini formlarda kutsandığı tarihsel bir momentten geçiyoruz. Sosyalist hareket bu dalgayla şimdilik başedebilmiş değil. Ancak bu durum baki değildir; İnsanlığın ayağa kalkma mücadelesi farlı biçimlerde ve farklı coğrafyalarda yeni deniyimler sunarak devam ediyor. Kendi konumu, dünü ve bu günüyle derin bir hesaplaşmayı ertelemeden, tüm bu deneyimleri özümseyerek, her kazanımı kıymetlendirerek insanlığın önüne yepyeni bir dünya tahayyülü koyacak alternatifler geliştirmek günümüz sosyalist ve devrimci hareketlerinin temel sorumluluğu durumundadır.
Mevcut durumu göz önünde bulunduracak olursak türkiye solu için, kürt Hareketini ve Liderini burada bir kurtarıcı konumunda görüyormusunuz?
Kürt hareketi -uluslararası ve bölgesel şartlara rağmen- otuz yılı aşkın kesintisiz bir mücadeleyle büyük başarı elde etmiştir.Öncelikle bunu teslim etmek gerekir. “Türkiye solu” diye isimlendirdiğiniz grup ve fraksiyonlar her şeyden önce kendileriyle hesaplaşma ve içinde bulundukları durumu aşma sorumluluğuyla yüzyüzeler. Ancak ne acı ki sözkonusu akımların ezici çoğunluğu artık bu hamleyi yapabilecek devrimci dinamiklerden de yoksundur. Devrimci özünü yitirmemiş hiç bir siyasal yapı Kürt hareketinin, Kürt halkının ve Kürt kadınlarının mücadelesine burun kıvıramaz, yok sayamaz. Tersine ondan öğrenmeyi görev sayar. Kurtarıcılık meselesine gelince, kendisine rağmen kimsenin kimseyi kurtaramayacağı gerçekliğinden hareket etmeliyiz. Kürt hareketi ve siyasi önderliği de kendini Türkiye solunun kurtarıcısı olarak görmez, görmemelidir. Burada müttefiklik, devrimci-demokratik ittifaktan bahsedebiliriz. Türkiye sol-sosyalist güçleri Kürt hareketi ve Kürt halkının ortaya çıkardığı deneyim ve kazanımları kendi kazanımı gibi sahiplenip savunduğu ölçüde kendisini “kurtarma” yolunda mesafe katedebilir. Bunun dışında bir „kurtarılma“ ve „kurtarıcılık“ devrimci hareketler arası ilişkinin ruhuna da aykırıdır.
Alternatif Siyaset başta Suriye olmak üzere ortadoğudaki mezhepsel catısmaları nasıl değerlendiriyor?
Alternatif Siyaset, olarak tüm Ortadoğunun ,dahası Büyük Ortadoğunun emperyalist güçler tarafından yeni bir paylaşım kavgasına bağlı savaş alanına çevirildiğini, halkların toplumsal-sosyal hareketlerinin bu amaçları doğrultusunda manipüle edildiğini ve saptırılarak boğulduğunu tespit etmektedir. Biz, Süriye ve bölgedeki amacından sapmış, mezhep ve din savaşları görünümüne bürünmüş boğazlaşmaları böyle anlamaktayız.Şimdi de aynı yaklaşım Yemen‘de uygulamaya konmakta. Hem küresel hem de bölgesel rekabette öne çıkan güçler halkların özgürlük ve eşitlik arayışını çarpıtarak Ortadoğu’da sünni-şii eksenli güç dengesi oyunu geliştirmek istemekteler. Bölgesel düzeyde İran’a karşı batının da teşvikiyle Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan bir sünni bloku oluşturma gayreti içinde. İlk önce Türkiye bu mezhepçi bölge politikasına liderlik hevesiyle Suriye-Irak hattında her türden insanlık dışı katliamların,uygulamaların hamiliğine soyundu. IŞİD ve El-Nusra gibi mezhepçi,ırkçi-faşist,kadın ve halk düşmanı örgütlere destek vererek insanlığa karşı büyük suçlar işlenmesine yol açtı. Rojava halkının her türden ayırımcılığı reddeden,mezhepçilik,ırkçılık,cinsiyetçilik karşısında geliştirdiği devrimci hamle ve bu kazanımlarını birlikte koruma azminin ve özellikle de destansı Kobane direnişinin duvarına çarpan bu babarca yayılmacı politikalar hezimete uğradı. Ortadoğu halklarının en büyük baş belası olma yolundaki „mezhep savaşları“nın panzehiri Rojava halkının geliştirmeye çalıştığı sistemde ve devrimde içerilmektedir.Rojava toplum sözleşmesi bu açıdan tarihi önemde bir belge niteliğindedir.