Site-Logo
Site Navigation

Euro Exit tartışmaları

10. July 2015
Mustafa İlhan

AB’nin neo liberal politikalarla, yoksulluğu, eşitsizliği ve işsizliği arttırdığı, toplumlardan ziyade büyük sermaye, bürokrasi ve egemen siyasi grupların lehine hareket ettiği düşüncesi, Avrupa’da dozu giderek artan bir tartışmaya dönüşüyor.


7907

Yunan halkının geçen pazar günü, kreditörlerin kemer sıkma politikasına ‘OXİ-Hayır’ demesinin artçı sarsıntıları devam ediyor. Yunanistan Başbakanı Alexis Tsipras ve AB’nin karar mercileri, daha çok şu anda karşılıklı uzlaşma yönünde mesajlar verirken, Yunanistan’ın Euro Bölgesi’nden çıkması da bir başka olasılık olarak karşımızda duruyor.
Ancak böylesi bir olasılığa karşı daha dünden hazır olanlar da var. Avrupa ülkelerinde daha çok Uluslararası AB Karşıtı Euro’dan Çıkış Forumu (Euro Exit) olarak kendilerini adlandıran sol kesimler, 26-28 Haziran tarihlerinde Atina’da bir konferans düzenledi. Benim de katıldığım konferansın sonuç bildirgesi ise bir kaç gün önce açıklandı. Kürdistani kurumlar ve Türkiyeli sol hareketlerin konferansta bulunmaması dikkat çeken noktalardan biriydi.
Atina Güzel Sanatlar Fakültesi’nin ev sahipliği yaptığı yaptığı konferansa, Campo Antiimperialista’dan Moreno Pasquinelli, Syriza Milletvekili Giorgos Sapounas, hukuk profesörü Dimitris Kaltsonis, Syriza Milletvekili Dimitris Belantis, İtalya Demokratik Parti Milletvekili Stefano Fassina, Ukrayna Borotba Hareketi’nden Maria Murotova, Yunan gazeteci yazar Petros Papakonstantinou, İtalya Metal Federasyonu eski Başkanı Giorgio Cremaschi, Inge Höger Almanya Sol Parti Milletvekili, İtalyan ekonomist Sergio Casaratto, Lübnan Hizbullahı’ndan Ali Fayyad gibi isimler, konferans katılımcıları arasında sadece bir kaçıydı.

Bildirgede yer alan maddeler
Çok sayıda Avrupalı STK temsilcisi ve parlamenterin yer aldığı konferansta mali krizlerle sarsılan ülkelerin durumu, Avrupa Birliği ve yürüttüğü neoliberal politikalar, Avrupa’da emek cephesinin geleceği üzerine tartışmalar yürütüldü.
Konferansın bir kaç gün önce yayınlanan sonuç bildirgesi ise 9 maddeden oluşuyor. Uluslararası AB Karşıtı Euro’dan Çıkış Forumu (Euro Exit), sonuç bildirgesinde AB’nin neoliberal politikalarından, çıkışın tek yolunun Euro Bölgesi ve dolayısıya AB’den kopuş olarak görüyor, solun da mücadelesini koordineli bir şekilde toplumlara taşıma yönünde çağrılarda bulunuyor.
9 madde özetle şöyle:
* Mali krizin patlak vermesinin üzerinden 7 yıl geçti. Bu süreçte, Avrupa Birliği’nin giderek daha gerici, halkın taleplerine kulak asmayan ve neoliberal bir tutum içinde olduğunu görüyoruz. Kemer sıkma politikası bir Pan-Avrupa yöntemidir ve herhangi birinin bunu sorgulamasına dahi izin verilmemektedir. Bugün halk karşıtı politikalar, AB bayrağı altında ve Euro kurumlarında yürütülüyor. Neoliberalizm, kemer sıkma politikası, sosyal hakların lağvedilmesi, iş dünyasının verim kaybı; AB’nin ruhuna derinlemesine işlemiş durumda. Avrupa Birliği, küresel krizin merkezindeydi ve bir kez daha asla değişmeyeceğini, bir iyileşmeye gitmeyeceğini ve herhangi bir gelişme kaydetmeyeceğini kanıtlamış oldu. AB üyesi ülkeler, bankalara, büyük şirketlere ve siyasi gücü elinde tutan bütün gruplara giderek artan olumlu politikalarla giderken toplumsal çoğunluğa sürekli daha da katılaşan politikalar dayatıyor.

Sosyal eşitsizlik artıyor
* Yoksulluk, işsizlik ve sosyal dışlanmışlığı göz önüne alan resmi istatistikler had safhada. Sosyal eşitsizlik giderek artıyor. İş güvenliği daha kötü bir hal alıyor. Maaşlar olduğu yerde sayıyor. Demokratik haklar insanların ellerinden alınıyor. Ulusal egemenlik ve halk iradesi giderek azalıyor. AB liderleri ile sosyal ve ekonomik açıdan tükenme noktasına gelmiş halk arasındaki uçurum giderek derinleşiyor. Günümüz Avrupa Birliği’nde; Avrupa aydınlanma çağı mirası, refah devleti, sosyal koruma, liberal demokrasi, insanlar arasındaki dostluk ve işbirliği adına hatırlanacak hiç bir şey kalmadı. AB’nin felaketlere sebep olan bu ısrarcı politikasını izlemeye devam ederlerse daha fazlasını da kaybedecekler.
* Avrupa Birliği’nin değişmeyen bu politikaları; özelleştirmeler, kemer sıkma politikası, iş gücüne karşı takınılan saldırgan tutumlar, sermayeyi destekleme, kamu sektörünün daralması ve sosyal hizmet alabilme imkânlarının azalması neoliberal politikalardır. AB merkezlidir ve yeniden düzenlenmeleri mümkün değildir. Artık ulusal parlamentoların kendi rızalarıyla yarattığı demokratik mazeret gibi şeyler de yok. Bankaların ayakta kalabilmesi ve Euro Bölgesi’ne dahil olmanın sürdürülebilirliği adı altında, AB liderleri, Avrupa halklarını ‘Entegrasyonu Mezbahası’nda tutmak için şantaj yapıyor.
* Uluslararasındaki eşitsizlik de artmaya devam ediyor. Güçlü ve zayıf ülkeler, diğer ülkelere şantaj yapan ülkeler ve şantaja maruz kalan ülkeler; modern zamanların Avrupası’nın imajını tanımlıyor. Halk iradesi tümden yok edilmekte, ulusal egemenlik ise ülkeler üstü sermaye ile zayıflatılıyor.
Rekabeti sürdürme hedefi, nispeten güçsüz olan ülkeler için bir yok etme yöntemine dönüşüyor ve yakınlaşma, yerini ayrışmaya bırakıyor. AB, emperyalist bir birliğin tüm niteliklerine sahip. Karşıtlık ve rekabet, sosyal ve ulusal baskı, modern mali olanaklar kullanılarak yaratılan en güçlünün bekası, AB’nin sıkı para politikası uygulayan düzenlemeleri, Brüksel bürokrasisi, hükümetlere ya da parlamentolara bağımlı olmayan Avrupa Merkez Bankası.

‘Euro bağımlılıktır’
* Euro, Avrupa halklarının ve ülkelerinin bağlığını sağlamak için en önemli araçtır. Aslında neoliberal bir para birimidir çünkü İstikrar ve Büyüme Paktı’nın kararlı neoliberal koşullarını esas alır. Son kamu borçları krizinde ortaya çıktığı gibi, özellikle Birliğin kıyıda köşede kalan devletleri açısından Euro Bölgesi üyeliği, tüm mali politika araçlarını Brüksel’deki bürokrasiye ve bankaların diktatörlüğüne kesin şekilde teslim etmekle eş değerdir.
* Herhangi bir alternatifin olmaması, Avrupa Birliği’nin temel dogmasını şekillendirmektedir. Sosyal demokrat ve işçi partileri ilk başlarda; muhafazakâr, sağcı ve Hristiyan Demokrat partilere karşı aynı mesafede duran politikaları uygulayan neoliberal egemenliği benimsemişti. Komünist ve radikal solun bu tür hükümetlere katılımı, sol ve sağ arasındaki önemli bölünmeyi belirsizleştirirken bunun halk için bir talihsizlik olduğunu da ortaya koydu. Bununla beraber radikal ve komünist sol partilerin ezici çoğunluğunun bir kısmına karşı hem AB’yi hem de Euro’yu desteklemek; kendilerini AB’nin sebep olduğu sosyal ve ekonomik yıkıma karşı kalbur üstü tabaka ve ulusal bağımsızlığın savunucuları olarak gören aşırı sağ, popülist ve faşist eğilimleri olan partilerin de önünü açmış oldu.
* Avrupa’nın tartışmaya kapalı olan kemer sıkma, mali dar boğaz, pazar ve kapitalist çıkarların önceliği gibi politikaları, yeni Yunan hükümeti olayında da açıkça ortaya konmuştur. Troika’nın kemer sıkma programının düzeltilmiş bu versiyonu bile AB için kabul edilemez bir şeydi. Bu şartlı teslimiyetlere karşı halk arasında süren tedirginlik Syriza hükümetini, görüşmelere ara vermeye ve Troika’nın önerilerine karşı bir referandum çağrısında bulunmaya zorladı. Bu referandum, sadece alacaklıların tekliflerine değil Euro ve AB’ye cevaben kitlesel bir ‘hayır’ oylaması için önemli bir fırsat yaratıyor ve tüm Avrupa’ya bir umut ve direnme mesajı gönderiyordu. Nitekim ortaya çıkan referandum sonucunda halkın ‘OXİ’ yani ‘hayır’ oyunu kullanması AB’nin tüm baskıcı politikalarına kitlesel bir cevaptır.
* Ulusların, halkın ve işçi sınıfının haklarını gözeten bir programa ihtiyaç var.
– Bunlar, Euro Bölgesi’nden, fiyat denetimi politikası olan sermaye akışı üzerindeki kota uygulamalarından çıkmak,
– Büyük sermayelere karşı olan herkesin lehine olacak şekilde gelir ve sermayenin radikal bir şekilde yeniden dağılımı.
– Devlet tarafından yapılacak ekonomik sosyal bir planlama, üretimsel yeniden yapılanma, bankaların ve stratejik önemi olan işletmelerin ulusallaştırılması. Halk sağlığının, sosyal güvenliğin, kamu hizmetlerinin, doğal çevrenin geliştirilmesi.
– İnsanların karar verme olanaklarını ellerinden alan her düzenleme, kurum ve yasanın kaldırılması.
– Kamu borcunun reddi ve iptali.
– Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması’nın kabul edilmemesi.
– AB ve NATO’nun halk karşıtı emperyalist politikalarına karşı çıkmak.
– NATO, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, Avrupa Birliği ve Euro Bölgesi gibi neoliberal statükoyu elinde tutan ülkeler üstü örgütlerden çıkmak.
* Euro Exit, AB’ye karşı mücadele eden hareketler, cepheler, siyasi partiler ve örgütler arasında işbirliği inisiyatiflerini ilerletmek amacıyla yapılıyor. Buna benzer bir girişim de 2015-2016 kış aylarında yapılacak.

Mustafa İlhan / Aachen
http://www.yeniozgurpolitika.org/index.php?rupel=nuce&id=43996

Topic
Archive