YUSUF SERHAT FAİK
1925 Kürt Milli Harekatı’nın bastırılmasında Kürtler arasındaki mezhep farklılıklarını çok iyi kullanan sömürgeci Kemalist devlet, ayaklanma bittikten sonra Kürdistan’ın diğer bölgeleri ile birlikte Dersim’i de mercek altına almıştır.1925 Kürt Milli Harekatı’nın bastırılmasında Kürtler arasındaki mezhep farklılıklarını çok iyi kullanan sömürgeci Kemalist devlet, ayaklanma bittikten sonra Kürdistan’ın diğer bölgeleri ile birlikte Dersim’i de mercek altına almıştır.
1926 yılında İçişleri bakanlığı tarafından Elazığ’daki mülkiye müfettişlerine sonra da Diyarbekir valiliğine, bölgede gezip izlenimlerin bakanlığa rapor edilmesi talimatı verilmiştir. Bölgede gezi yapan müfettişlerden Hamdi, 2 Şubat 1926 tarihli raporunda özet olarak; ”yaptığım temasların sonucunda bende hasıl olan kanaat, Dersim gittikçe Kürtleşiyor (sanki daha önceleri Kürt değilmiş S.F.) ve dolayısıyla tehlike büyüyor. Dersim, cumhuriyet hükümeti için bir çıbandır. Bu çıban üzerinde ameliye yapmak ve elim ihtimalleri önlemek memleket selameti bakımından mutlak lazımdır. Okul açmak, yol yapmak, refah sebeplerini sağlayacak fabrikalar kurmak, kendilerini meşgul etmeye yarayacak çeşitli sanayii işleri sağlamak, özet olarak yurtsahibi yapmak ve uygarlaştırmak suretiyle ıslaha alınmak hayalden başka bir şey değildir” denilmektedir.
Dönemin G.Kurmay başkanı Fevzi Çakmak’a verilen bir raporda ise, “Dersim okşanmakla kazanılmaz… Silahlı müdahale Dersimli’ye daha çok tesir eder ve ıslah olmasını sağlar. Dersim evvela koloni olarak ele alınmalıdır; Türklük içerisinde Kürtlük eritilmelidir, daha sonra Türk hukukuna mazhar olunmalıdır” diye yazılmaktadır.
Dersim Kürt Milli Harekatı başlamadan önce hazırlanan bu rapor özetleri ile İsmet İnönü’nün 1935 yılındaki gezileri sonucu hazırladığı 1937 Islahat Planı ileride Dersim’de neler olacağının habercisidir. Nitekim Dersim’e harekat yapılmadan önce yapılan bir manevradaki konuşmaları 17 Eylül 1986 tarihinde Tercüman gazetesi yazarı Kurtul Altuğa anlatan Celal Bayar’ın açıklamları her şeyi çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır: ”Şimdi Mareşal Fevzi Çakmak G.Kurmay Bşk.nı, ben başbakan. Atatürk malum. Üçümüz Dersim’de yapılan manevralardayız. Manevranın sonuna doğru gelmekteyiz. Üçümüz bir arada, ordunun emniyeti bakımından strateji ne olmalıdırı tartışıyoruz. Her ikisi Cihan harbinde muharebe etmişler. Malumatları geniş. Ben, onları dinliyorum. Dersim o halde kalırsa, ordunun emniyeti için tehlikeli oluru görüşüyorlardı. Bu sırada Dersimlilerin üç-dört karakolumuzu vurdukları haberi geldi. Göz göze geldik. Atatürk bana sordu; ”ne olacak” dedi. Hükümet reisi benim ’anlıyorum efendim bana hitap edişinizin manasını, asayiş temin edilecek’ dedim. Atatürk, ”sorumluluğu üzerime alıyorum, vuracağız Dersim’i dedi. Vurduk.” Burada, her ne kadar C.Bayar, emir veren ben değilim dese de, kendisinin de ikinci derecede sorumluluğu vardır.
Dersim 1937-38 yıllarında berhava edildi. Köyler yakıldı. Çağlayangilin anılarında anlattığı gibi mağaralara gaz bombaları atılarak Dersimliler fareler gibi (terim Çağlayangile ait S.F.) öldürüldü.
Bugün de aynısı yapılıyor. İnsanlar yurtlarından alınarak Türkiye’nin batısına, Balıkesir, Tekirdağ, Edirne, Bursa, Çanakkale, Kırklareli gibi vilayetlere sürüldüler. Mahkemelerden verilen idam kararları general Alpdoğan’ın onayı ile temyize gidilmeden infaz edildi. Dersim’in aslanı Lajê Bavo Seyît Rızo, yaşı, yalancı bir şahidin ifadesine dayanılıp küçültülerek idam edildi. Çağlayangil anılarında Seyît Rızo’nun son sözlerinin sadece bir bölümünü yazdı. Oysa ki Seyît Rızo’nun “Hile ve yalanlarınızla baş edemedim bu bana dert oldu; ben de sizin önünüzde diz çökmedim bu da size dert olsun” dediğini yazma cesaretini göstermedi. Seyît Rızo’nun torunları Mazlum Doğanlar, Kazım Kulular, Dr. Baranlar ve ismini sayamadağım yüzlercesi yarım asır sonra yine sömürgecilerin önünde diz çökmediler.
İki gündür Dersim’i niçin yazıyorum. Tunceli yasasının kabulünde mecliste olan ve alkışlarla yasaya kabul oyu veren Münir Raşit Öymen’in oğlu Onur Öymen altmış yıl sonra yine Kürt sorununun Dersim’de olduğu gibi halledilmesini istiyor. Kemalist ırkçı damar hiç değişmiyor. Halkına ihanet eden modern Rayberler de onu alkışlıyorlar. Sonra da Dersimlilerin tepkileri üzerine Öymen’i istifaya davet ediyorlar. Onur Öymen, “eğer ben faşist isem Atatürk, Fevzi Çakmak, Celal Bayar nedir” diye soruyor. Gazetemiz “evet, onlar da faşistti” diye, Öymen’e yanıt verdi. Altına imzamı milyon kere atıyorum. Elazığ’a yığılan altıbin beyaz donlu, Atatürk’ü karşılayıp Seyît Rızo’yu affetmesini isteselerdi dahi Atatürk buna yanaşmazdı. Atatürk Kürtlerle anlaşmazdı.
Dersim’i vuracağız diyen biri, Dersimli ile anlaşmazdı. M.Kemal tek adam, tek şefti; istese idi Elazığ mahkemesinden idam kararı çıkmazdı. Oğlu Husenê Reşik’ın kendisinden sonra idam edilmesini istemesine rağmen, son arzusu yerine getirilmeyip oğlunu kendisinden önce idam edenlere sehpaya giderken, “Hikûmato bê şeref û zureker” diyen aslanın sözlerinin altında önemli mesajlar vardır.